11 Ağustos 2016 Perşembe

Bulgaristan Gezisi Ve Bununla İlgili Her Şey

Selamlar! Happy Moon geri döndü. Ben Bulgaristan göçmeniyim, çok sık Bulgaristan'a gidiyorum. Bugünkü yazımda size bu gezilerimden birinden bahsedeceğim. 

28.07.2016 Perşembe
Sabah 9'da metroyla yola çıktım. Öğleden sonra saat 2 gibi otobüs çirkin ve büyük apartmanlar arasından geçerek nihayet Haskova otogarına ulaştı. Bu şehrin binaları eski ve devasalar. Her bir dairenin camları minicik görünür, sanki çingenelerin toplu halde yaşadığı bir site (kirli ve düzensiz) izlenimi verir. Bazı katlar bağımsız şekilde sadece kendi dairelerinin dışını yaptırıp bunun güzel görüneceğine inanmıştı ama görünen tek şey karmaşık renkler topluluğuna katılan bir yenisiydi sadece. 
İnsanlar sabah erkenden işlerine giderler ve kahve içerler. Günün her saatinde mutlaka kahve içen birilerini görebilirsiniz. Akşam 7de her yer kapanır. Bunun ne kadar sinir bozucu bir şey olduğunu unutmuşum. Yani bir kafeye ya da market gidebilirsiniz ama kendinize saat 7den sonra kıyafet alamazsınız. Ya da pazarı sabah olduğu gibi dopdolu bulamazsınız (fotoğrafta gördüğünüz gibi). Pazarın ortasında iki tane çeşme var yukarı doğru akan, yani suyu açtığınızda yukarı fışkırıyor ve siz de içiyorsunuz ya da şişenizi dolduruyorsunuz ya da elinizi yıkıyorsunuz, belki aldığınız meyveyi yıkıyorsunuz ya da o çeşmeden beklentiniz her neyse işte. Eskiden oradan su içmek daha popülerdi. Biz sürekli içerdik. Şimdiyse bir tanesi kırılmış, diğerinden de su içen çok fazla insan görmedim. Ama ben içtim, çünkü susamıştım. Pazara giden yoldaki parkta sabahları insanlar bi şeyler satar. Eski eşyalarını, ördükleri şeyleri, yaptıkları balları/ tereyağlarını, köylerinde yetiştirdikleri sebze ve meyveleri.. Aynı zamanda pazarda çiçekçi de bulabilirsiniz, Bulgaristan'da popüler olan bir diğer şey de çiçek vermektir.

O günüm alışveriş yaparak ve şehir içinde gezerek geçti (kozmetik bölümü en sonda). Bulgaristan'da sık sık büyük dondurma tezgahlarına rastlarsınız orada en az on çeşit dondurma vardı. Bir kaç boy da külah. Dondurmalarınızı seçtikten sonra tartarlar, 100 gramı 1 ve 2 leva arası değişir genelde. 
Yeri gelmişken ; 1 leva = 1,70 lira
                      1 lira = 0,59 leva
Ben her gittiğimde mutlaka dondurma yerim. Zaten dondurmayı çok seviyorum. Akşam yemeği olarak döner yedim. Bulgaristan'da yemeyi sevdiğim bir diğer şey de döner. Çünkü devasa oluyor (fotoğraf aşşağıda) . Tıpkı dondurma standları gibi döner ve dilim pizza stanları da bulabilirsiniz. Dönerin fiyatı boyuna göre değişir, pizzanın dilimi de genelde 1 ve 2 leva arasındadır; 1,20 - 1,50 gibi. Ve dilimler aşırı büyüktür. Ben bu olayı çok avrupai buluyorum, hoşuma gidiyor. Onun dışında insanlar Bulgaristan'da baniçka ve kifla gibi hamur işi şeyler yerler. Bunların türevleri mevcuttur. Bulgaristan denince akıllara gelen bir diğer yiyecek de printsesa'dır (fotoğraf ertesi günde). Bu da basitçe ekmeğin üzerine salam ve kaşar koyup kızartmak sonucu oluşuyor. Bunu kendi makinesinde yapabileceğiniz gibi, fırında da yapabilirsiniz. Makinesi 20, 25 leva tarzı bi şey sanırım. Eskiden bizde vardı ama seneler sonra bozuldu....

                                                                     
Printsesa
     29.07.2016 Cuma (Sabah)
Eniştemin home-office'indeki deri koltukta uyuyup sabahları hemen ayaklarımın dibindeki balkondan gelen keskin soğukla 7 gibi uyanıyor ve üstümü örtüp tekrar uyumaya çalışıyordum. Öğlen bir kafede kahve içip otogardan Mineralni Bani otobüsüne bindik, biletler 2,50 levaydı. Mineralni Bani'de yeni açılan olimpik havuza (hafta içi giriş 7 leva) gittik, günümüzü orada geçirdik. Bulgarista'da daha çok ice tea çeşidi var ve insanlar Bulgaristan'a özgü olan Menta içkisiyle Sprite'ı karıştırıp içiyorlar (havuz başında- her yerde.) Havuzda printsesa, akşam yemeğinde ise civar restorantlardan birinde köfte yedik. Alında mineralni bani'nin olayı orada mineral su olması ve sizin 3-5 leva karşılığı bu suda uzun süre boyunca duş olma lüksüne sahip olmanız. Ben gitmeyeli bi kaç sene oldu ama eskiden her sene giderdik. 

29.07.2016 Cuma (Akşam) ve 30.07.2016 Cumartesi (Sabahın bir kısmı)

Sanırım cin'i tonik'siz içmek pek de iyi bir fikir değildi. Aylardır asla zarar görmeyen ekran koruyucumun dört köşesi de o gece kırılı. Balkondan bir süre kustuktan sonra köşedeki plastik sandalyeye oturup başımı balkonun demirlerine yasladığımı ve aşağıdaki insanlara baktığımı hatırlıyorum. Sonra her nasılsa uyumuşum. Uyandığımda saat 7ydi ve telefonum koltukla koltuğun nasıl bir araya getirileceğini asla anlamadığımız, o yüzden yan yana koyduğumuz ve üstüne çarsaf serdiğimiz ama sürekli bir birinden ayrılan çekyat kısmı arasına sarkan çarşaftaydı... Masadaki paketten bi ıslak mendil alıp balkonun üst kısmına gelen kusmuğun birazını temizledim. Pazardan bi kaç şeftali alıp kahvaltı niyetine yedikten sonra havuza gittim.
Yukarıdaki kolajda gördükleriniz sol baştan Cin-Tonik, Menta- Sprite ve naneli sütlü likör. Bunları ilk akşam çektim. Bu likörün bir sürü çeşidi var. Daha önce çileklisini denemiştim. Bu sefer çikolatalısını ve nanelisini denedim. Bulgaristan'da içki gerçekten çok çeşitli ve ucuz. Bunun hisdistan cevizi aromalısı, viski aromalısı olanları falan da var mesela ve 7 küsür leva. Küçük menta 2,40tı. Cin de o civardaydı sanırsam. Hafta sonları olimpik havuza giriş 8 levaydı ve o gün biraz daha kalabalıktı. O gün Haskovada kaldığım son gündü.

31.07.2016 Pazar
Babamın köyüne gittik babaannemi görmek için. Çocukluğum her yazını geçirdiğim ev şimdi yalnızdı. Geçen sene iki kuzenim ve ablam evlenene kadar her yaz orada beraber olurduk. Genelde tütün dizmekle geçerdi günlerimiz ama şu an o bile bana eğlenceli gelirdi. Arka bahçede meyve ağaçlarımızdan kopardığımız meyveleri yer, kendi yetiştirdiğimiz domates ve salatalıkla salata yapardık. Gidip bakkaldan almak yoktu, gidip arka bahçeden koparmak vardı. Kuyudan çektiğin suyla ayaklarını yıkamak, yol daha kısa oluyor diye arka odanın camından çıkmak vardı. Üst katta asla kapanmayan NR1 da müzik dinlemek, çekirdek çıtlatmak, balkonda ayaklarını demirlere dayarken kahve içmek, mikrodalgada patlattığın mısırla sezonluk türk dizilerini izlemek vardı. Şimdi bunların hepsi çok, çok uzak. 

1-2-3-4. 08. 2016
Sveti Vlas


Sveti Vlas'a yola çıktık. 3- 4 saatlik yolculuğun ardından otelimize yerleştik, bi şeyler yiyip denize gittik. Otel denize çok yakındı. Su ve kumsal çok güzeldi. Bu sahilin yanında marina ve bi kaç gece klubü var. Aşırı zengin insanlar geliyor, Allahım o arabaları görseydiniz.. Yukarı taraflarda bi de cadde boyunca bir şeyler satan (kıyafet, ayakkabı, incik- boncuk, hediyelik) dükkanlar var. Bir dönerci, bir de dilim pizza ve baniçka türevleri satan bir yer var. Bir kaç da süper market. Olay bundan ibaret. Bu yüzden Sveti Vlas mı Slanchev Bryag mı sorusuna Slanchev Bryag diyorum. Çünkü orada daha fazla genç ve turist var. Daha ucuz. Daha çok gece kulübü/ parti. Daha fazla bağımsız yemek yiyebileceğiniz yer (Mc Donald's ve taco'cu bile vardı) var. Daha gençlere yönelik bir yer. 
Hotel Corona
O akşam biraz marinayı gezdikten sonra caddeye (çarşıya) çıktık. Pizzacıdan pizza almak için o bitmek bilmeyen sırayı beklerken satıcı çocukla kısmen uzun bi süre göz göze geldik. Sonra gülümsedi. Sonra işini yapmaya devam etti... Orası sürekli yoğundu o yüzden çocuk asla durmuyordu. Ertesi sabah kahvaltı için gittiğimizde çocuğun yerinde bi kadın vardı. Sanırım vardiyalı çalışıyorlardı. Ertesi akşam annem ve teyzem olmadan minik kuzenimle tek gittim. Nasılsa ingilizce biliyordum. O akşam üzülerek fark ettim ki, o bilmiyordu. AY AĞIZ TADIYLA Bİ FLÖRT DE Mİ EDEMEYECEĞİZ MADEM İNGİLİZCE BİLMİYOSUN NEDEN GÜLÜMSEDİN O ZAMAN YA. Hayır, bu bir yaz aşkı öyküsü değil. Ertesi akşam son akşamımızdı tekrar kuzenimi pizzacıya sürükledim. Allahım şu çocuk için küçük kuzenime katlanıyorum ve o kelimeleri bir araya getirip numaramı isteyemiyor. En son işte parayı ödedim zayıf bi sesle thank you dedi. Ay asıl I thank you bebeğim.... O akşam orada oturup onun satış yapmasını izlerken pizzam asla bitmeyecek sandım. Aslında bitmesini de istemedim. Bir insanı son görüşünüz olduğunu bilmek ne kadar hüzünlü ya. Galiba insanlarla ve mekanlarla aramda gereğinden fazla hızlı bir bağ kuruyorum... Sonuç olarak bir süre onu orada izledikten sonra hüzünlü bir şekilde otele döndüm. Balkonun köşesinde internet çeken tek uçtaki plastik sandalyeme oturdum. ayaklarımı balkon demirine dayayıp son kez o manzarayı izledim.

4 ağustos perşembe günü annemin köyüne doğru yola çıktık. Önce Haskova'ya gidip alış veriş yaptık, akşam köye geçtik. Nihayet köye vardığımda ve ilk ezan sesini duyduğumda bu beni gerçekten çok mutlu etmişti çünkü günde 48 defa çan çalıyordu (saat başlarında ve yarım saatlerde) ve ben bunu bir haftadır dinliyordum ve tek bir çan sesi daha duyacak gücüm kalmamıştı.

Kozmetik Alışverişi
Bulgaristan'da Seventeen ve Bourjois Gini Türkiye'de olmayan markaların yanı sıra, Türkiye'de olan markaların Türkiye'de satılmayan bazı ürünleri de mevcut. Mesela yanda Real Techniques'in bi mini fırça seti var. Bu 30 leva'ydı. EcoTools'un farklı renkli bir koleksiyonunun fırçaları vardı. Maybelline'in Dr. Rescue diye bir serisi (tırnak bakım ürünleri ve dudak nemlendiricilerinden oluşan) vardı. Sadece bir dükkanda pore eraser'ı gördüm. Aynı yerde brow drama (13 leva) da vardı. Türkiye'de satılmayan farklı 3-4 çeşit maskarasını gördüm. Genelde 14 leva'ydı fiyatları. Bulgaristan alış verişimi oraya çok sık gittiğim için Türkiye'de bulamadığım şeylerle kısıtlamadım. Zaten almak istediğim şeyleri daha ucuz görünce aldım.




  • sebamed'in tonik'ini ne zamandır almak istiyordum biliyorsunuz 40 lira civarı bi fiyatı var. Bulgaristan'dan yarı fiyatı denebilecek bi fiyata aldım.
  • gül suyu :) başka nereden alabilirdim?
  • Bourjois'in bronzlaştıcı pudrası zaten listemdeydi. Onu da sadece bir dükkanda gördüm.
  • pore eraser listemdeydi.
  • dudak balmını da o ara denemek istediğim için aldım yoksa daha ucuza geldiği falan yok ama zaten ülkemizde de satılmıyor.
  • küçük maskaradan bi tane kalmıştı, ucuz diye aldım :D diğerini de zaten almak istiyodum, dükkanlardan birinde indirimde görünce aldım.
  • GR'un dudak kalemi ve ruju da zaten denemek isteyip, ucuz görünce aldığım şeyler.
  • Revlon'un fondöteni aslında 22 levaydı ama indirime girmişti. İndirimde görünce aldım. Bi de bu serinin spf içerenleri satılıyor, onlar pompalı ve 22 leva.
  • Biri GR rujla uyumlu olsun diye, diğeri de kullandığım bi renk olan iki dudak kalemi ve bi tane acı kahve oje aldım.
  • lan Türkiye'de bu saç köpükleri normalde 15- 20 liraya satılıyor. Ben daha uzun olanını 4 levaya aldım :D
Bu şekilde yazımın sonuna geldik. Mutlu kalın!

4 yorum:

  1. Selam Happy Moon,
    31 07 2016 pazar başlıklı paragrafta anlattıklarına bittim.. Çocukluk elimize yapışan katranları temizlemekti tırnak aralarından.. çocukluk kediyi sobanın arkadasından kovalamaktı, çocukluk akşamları yatarken kapı kenarında duvara asılan saatin tıktıkları eşliğinde yerde kilimde yatarken nenemin masallarını dinlemekti.Sabahları tuzlu yağlı aşırı kalın ekmek dilimleri yemek, akşamları ineklerle birlikle eve dönmekti.
    Şimdi herkes kendi yuvasında, kendi dört duvar arasında kendi ailesiyle oturuyor.Birbirinden ülkeler kadar uzaklıkta.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cocukluk ustune lutenitsa surulmus ekmekten tisortune damlayan lutenitsanin cikip cikmayacagini dusunmekti

      Sil
    2. Çocukluk mınnardan çekilen suyla ayaklarımızı cullamaktı..

      Sil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil